Breaking News
Loading...
11 Mart 2015 Çarşamba

Gazi Mustafa Kemal ; "Fakat İhtimal Bazı Kafalar Kesilecektir"

Bu zamana kadar resmi tarihimizin tozlu yollarında, ilkokul eğitimimizle başlayarak karşımıza çıkan ve hayatımızın tüm bölümlerinde değişmez bir gerçekmiş gibi kalıplaşmış ve daha 10 yaşlarında çocukların beyinlerine aslında pekte doğru olmayan bilgileri yerleştirmek ve bu kalıplaşmış yanlışları eleştirmeye karşı toplumsal bir savunmanın da oluştuğu ve bu yüzden eleştirmek isteyenlerde korkunun geliştiği bir terimden bahsediyoruz, bu terim sözde "Atatürk'ün Kurduğu Modern Türkiye Cumhuriyeti" deyimi.
Bu deyimi biraz irdelemekte yarar var diye düşünüyorum. Toplumumuzun en büyük eksikliğidir okumamak, hele ki konu Atatürk ise, bu hiç yapılmayan yapılmak istense dahi yazdığı "Nutuk" adlı eserin ağır dilinden dolayı başarılamayan bir olaydır, oysa okunsa ne sırlar vardır içinde, hatta öyle ki içinde yazan bazı olaylar kaynağının Nutuk olduğu söylenmediği taktirde Kemalistlerce bile kabul edilmez ve Atatürk'ü karalamak adına söylenmiş şeyler olarak görünebiliyor, hatta başıma buna benzer bir olay geldi ve bir Kemalist ; "O kesin değiştirilmiştir" gibi saçma sapan, akla ziyan savunmalara geçti, insanın bazen cehaletin erdem olduğuna kapılıp gidesi geliyor, neyse konumuza dönelim, bizim 1920'de kurulan Modern ve Demokratik Türkiye'miz gerçekten demokratik mi acaba? Meclis Başkanının bir kanunun önergesi tartışmalarında "FAKAT İHTİMAL BAZI KAFALAR KESİLECEKTİR" dediğini hayal edin, nasıl bir etkisi olur düşünün, alenen yapılmış bir tehdit, hemde halkın temsil edildiği bir mecliste halkı temsil edenlere yapılmış ağır bir tehdit.Tarih 1 Kasım 1922 mecliste saltanatın ilgası kanun önergesi tartışılıyor, önergeyi veren kişi Sinop Mebusu ve Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur, yapılan tartışmaları Gazi Mustafa Kemal de dinliyor ve sonrasını Nutuk'ta belittiklerinden devam edelim ;
Üç komisyon bir odada toplandı. Başkanlığına Hoca Müfit Efendi'yi seçti. Konuyu görüşmeye başladılar. Şer'iye Komisyonu'nda bulunan hoca efendiler, hilafetin saltanattan ayrılamayacağını,bilinen safsatalara dayanarak iddia ettiler. Bu iddiaların yersizliğini ortaya koyup çürütmek için serbestçe konuşabilecek olanlar ortaya çıkar görünmediler. Biz, çok kalabalık olan bu odanın bir köşesinde tartışmaları dinliyorduk. Bu şekildeki görüşmelerin istenilen sonuca varmasını beklemek boşunaydı. Bunu anladık. Sonunda, karma komisyon başkanından söz istedim. Önümüzdeki sıranın üstüne çıktım. Yüksek sesle şu konuşmayı yaptım: "Efendim, dedim, hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından, hiç kimseye ilim gereğidir diye, görüşme ve tartışmayla verilmez. Hakimiyet, saltanat, kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına el koymuşlardır. Bu zorbalıklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdir. şimdi de Türk milleti bu saldırganlara isyan ederek ve artık dur diyerek, hakimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldubittidir. Söz konusu olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten oldubitti haline gelmiş olan bir gerçeği kanunla ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar. Meclis ve herkes meseleyi tabii olarak karşılarsa, sanırım ki uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek, usulüne uygun olarak ifade edilecektir. Fakat, belki de bazı kafalar kesilecektir. İşin ilim yönüne gelince, hoca efendilerin merak ve endişeye kapılmalarına yer yoktur. Bu konuda "ilmi açıklamalarda bulunayım" dedim ve uzun uzadıya birtakım açıklamalar yaptım. Bunun üzerine, Ankara milletvekillerinden Hoca Mustafa Efendi, "Affedersiniz efendim, dedi, biz konuyu başka bakımdan ele alıyorduk; açıklamalarınızla aydınlandık" dedi. Konu karma komisyonca çözüme bağlanmıştı.
Kaynak ; Mustafa Kemal - Nutuk (Sayfa ; 670 - 671 )

Gazi Mustafa Kemal ; "Fakat İhtimal Bazı Kafalar Kesilecektir"

Bu zamana kadar resmi tarihimizin tozlu yollarında, ilkokul eğitimimizle başlayarak karşımıza çıkan ve hayatımızın tüm bölümlerinde değişmez bir gerçekmiş gibi kalıplaşmış ve daha 10 yaşlarında çocukların beyinlerine aslında pekte doğru olmayan bilgileri yerleştirmek ve bu kalıplaşmış yanlışları eleştirmeye karşı toplumsal bir savunmanın da oluştuğu ve bu yüzden eleştirmek isteyenlerde korkunun geliştiği bir terimden bahsediyoruz, bu terim sözde "Atatürk'ün Kurduğu Modern Türkiye Cumhuriyeti" deyimi.
Bu deyimi biraz irdelemekte yarar var diye düşünüyorum. Toplumumuzun en büyük eksikliğidir okumamak, hele ki konu Atatürk ise, bu hiç yapılmayan yapılmak istense dahi yazdığı "Nutuk" adlı eserin ağır dilinden dolayı başarılamayan bir olaydır, oysa okunsa ne sırlar vardır içinde, hatta öyle ki içinde yazan bazı olaylar kaynağının Nutuk olduğu söylenmediği taktirde Kemalistlerce bile kabul edilmez ve Atatürk'ü karalamak adına söylenmiş şeyler olarak görünebiliyor, hatta başıma buna benzer bir olay geldi ve bir Kemalist ; "O kesin değiştirilmiştir" gibi saçma sapan, akla ziyan savunmalara geçti, insanın bazen cehaletin erdem olduğuna kapılıp gidesi geliyor, neyse konumuza dönelim, bizim 1920'de kurulan Modern ve Demokratik Türkiye'miz gerçekten demokratik mi acaba? Meclis Başkanının bir kanunun önergesi tartışmalarında "FAKAT İHTİMAL BAZI KAFALAR KESİLECEKTİR" dediğini hayal edin, nasıl bir etkisi olur düşünün, alenen yapılmış bir tehdit, hemde halkın temsil edildiği bir mecliste halkı temsil edenlere yapılmış ağır bir tehdit.Tarih 1 Kasım 1922 mecliste saltanatın ilgası kanun önergesi tartışılıyor, önergeyi veren kişi Sinop Mebusu ve Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur, yapılan tartışmaları Gazi Mustafa Kemal de dinliyor ve sonrasını Nutuk'ta belittiklerinden devam edelim ;
Üç komisyon bir odada toplandı. Başkanlığına Hoca Müfit Efendi'yi seçti. Konuyu görüşmeye başladılar. Şer'iye Komisyonu'nda bulunan hoca efendiler, hilafetin saltanattan ayrılamayacağını,bilinen safsatalara dayanarak iddia ettiler. Bu iddiaların yersizliğini ortaya koyup çürütmek için serbestçe konuşabilecek olanlar ortaya çıkar görünmediler. Biz, çok kalabalık olan bu odanın bir köşesinde tartışmaları dinliyorduk. Bu şekildeki görüşmelerin istenilen sonuca varmasını beklemek boşunaydı. Bunu anladık. Sonunda, karma komisyon başkanından söz istedim. Önümüzdeki sıranın üstüne çıktım. Yüksek sesle şu konuşmayı yaptım: "Efendim, dedim, hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından, hiç kimseye ilim gereğidir diye, görüşme ve tartışmayla verilmez. Hakimiyet, saltanat, kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına el koymuşlardır. Bu zorbalıklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdir. şimdi de Türk milleti bu saldırganlara isyan ederek ve artık dur diyerek, hakimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldubittidir. Söz konusu olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten oldubitti haline gelmiş olan bir gerçeği kanunla ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar. Meclis ve herkes meseleyi tabii olarak karşılarsa, sanırım ki uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek, usulüne uygun olarak ifade edilecektir. Fakat, belki de bazı kafalar kesilecektir. İşin ilim yönüne gelince, hoca efendilerin merak ve endişeye kapılmalarına yer yoktur. Bu konuda "ilmi açıklamalarda bulunayım" dedim ve uzun uzadıya birtakım açıklamalar yaptım. Bunun üzerine, Ankara milletvekillerinden Hoca Mustafa Efendi, "Affedersiniz efendim, dedi, biz konuyu başka bakımdan ele alıyorduk; açıklamalarınızla aydınlandık" dedi. Konu karma komisyonca çözüme bağlanmıştı.
Kaynak ; Mustafa Kemal - Nutuk (Sayfa ; 670 - 671 )
Back To Top